Düşüncelerde Kaybolmak – Meditasyonun psikolojik riskleri
*Okuyucunun dikkatine ! Meditasyonun riskleri uzerine uzun ve önemli bir inceleme yazısıdır. Yazıda tetikleyici olabilecek bir intihar öyküsü vardır.
Düşüncelerde Kaybolmak; Meditasyonun psikolojik riskleri*
Mart 2017’de bulutsuz bir öğleden sonra Megan Vogt, kamyonunu Appalachians’ın etekleri arasındaki Delaware kasabasına doğru sürdü.
Vipassana adı verilen bir uygulamada uzmanlaşmış bir meditasyon merkezi olan Dhamma Pubbananda‘da sessiz bir inzivaya gidiyordu. Internet sitesinde bu inziva “tüm kirliliklerden, tüm acılardan tam bir kurtuluş sağlayan, evrensel hastalıklara evrensel bir çare” olarak tanımlamıştı.
Dhamma Pubbananda’nın inzivalarına katılanlar, oldukça katı kurallara uymaya ve on gün boyunca orada kalmaya söz veriyorlardı. Çünkü “ayrılmak hem dezavantajlı hem de tavsiye edilmez.” bir seçimdi.
Megan cep telefonunu kullanmayacağını, bunun zorunlu bir “sessizlik” uygulaması olduğunu biliyordu, bu yüzden annesini son bir kez aradı. “Seni seviyorum, seni seviyorum, seni seviyorum” dedi. “On gün sonra konuşacağız.”
İnzivanın ilk gününde, mavi gözlü, saçları kardinal kırmızısına boyalı, neşeli Megan (25), sabah saat dörtte bir zil sesiyle uyandı. Toplamda on saat kırk beş dakika boyunca bir halının üzerinde bağdaş kurarak oturdu, omurgasını dikleşti ve nefesine odaklanmaya çalıştı.
Molalarda merkezin on üç dönümlük arazisindeki kayın ağaçları ve portakal zambakları arasında yürüdü. O akşam herkes meditasyon salonunda toplanmıştı. Bir eğitmen eski bir VCR’a video kaset yerleştirdi. Ekranda yumuşak görünüşlü, bağdaş kurmuş yerde oturan yaşlı bir adam vardı.
Burmalı bir iş adamı olan ve sonradan guruya dönüşen Satya Narayan Goenka, 1950’lerde kronik migren ağrılarını hafifletmeyi umarak meditasyona başlamıştı. Sonuçlardan o kadar memnun kaldı ki yüzden fazla vipassana merkezinden oluşan küresel bir ağ kurdu. Goenka 2013 yılında öldü, ancak onun inzivalarındaki öğrenciler derslerin çoğunu hala ustanın video kayıtlarından alıyor.
Goenka, “İlk gün bitti” dedi. “Çalışmak için dokuz gün daha kaldı.” Sesi donuktu, tavrı neredeyse uyutucuydu. “Burada kalışınızdan en iyi sonucunu almak için çok çalışmanız gerekiyor” dedi. “Özenle, şevkle, sabırla ama ısrarla ve sürekli.” İlerleyen günlerde öğrencilerin karşılaşacağı zorluklardan bahsetti.
“Beden isyan etmeye başlar. Bundan hoşlanmaz. Zihin isyan etmeye başlar. Bundan hoşlanmaz. Yani çok rahatsız hissedeceksiniz.”
Eğitimsiz zihni “bir düğüm demeti” olarak adlandırıyordu. “Herkes insan ne kadar deli olduğunu anlayacak.” Sempatik bir havayla kameraya baktı. “Bu teknik sana yardımcı olacak” dedi. “Mutsuzluğunun kaynağına gitmelisin.”
O zamanlar Megan hayatıında bir değişim içindeydi. Yeni bir ayrılık yaşamıştı ve organik bir çiftlikte çalışmayı planladığı Utah’a taşınmaya karar vermişti. Bu on günlük meditasyon, yeni bir sayfa açmanın bir yolu olarak kulağa onarıcı geliyordu. İnzivanın ilk günlerini sıradan anlamda fiziksel olarak zorlayıcı buldu. Dizleri ağrıyordu, sırtı ağrıyordu ve açlık vardı. Ancak bu, AmeriCorps gönüllüsü olarak Batı’da yürüyüş parkurlarında yürüdüğü zamanlardan veya milli parklarda kamp yaparak geçirdiği zamanlardan alışık olmadığı bir şey değildi.
Yedinci günün sabahı Megan tek başına meditasyon yapmak için bir ağacın altında dışarı oturdu. O ana kadar altmış saatten fazla meditasyon yapmıştı. Ne kadar süre orada oturduğundan emin değildi.
Daha sonra “Zaman yavaşlamıştı” diye yazdı. Eğrelti otları titriyordu; tıpkı kendisi gibi titreşimlerden oluşmuşlardı. Megan şimdiye kadar tanıdığı hiçbir şeye benzemeyen mükemmel bir dinginlik hissetti. Gözlerine yaşlar geldi. “Çok mutlu olmuştum. Sonunda dünyadaki yerimi biliyordum. Ben toprağın çocuğuydum ve sevincimi paylaşmaya ihtiyacım vardı.”
Ancak saatler sonra Megan’ın mutluluğu uçup gitti. Yorgundu, sonra bitkin düştü. Yatağına uzandı ve tekrar ayağa kalkacak enerjiyi toplayamadı. Bir sonraki meditasyon seansı başlıyordu. Kendini ağır hissediyordu, dünyada yanlış olan her şeyden sorumlu oldugunu düşünüyordu. “Belki ben kutsalım”, diye düşündü. “Belki de buraya herkesi iyileştirmek için gönderildim.” Kendini zorlayarak ayağa kalktı.
Meditasyon salonuna girdiğinde, gözleri kapalı ya da boş boş duvara bakan sıra sıra sessiz meditasyon yapanlara baktı. Bedeninde “muazzam bir korku” dalgası dolaştı ve kendini paniğe kapılmış, hareket edemiyor bir halde buldu.
Daha sonra “Uzaya doğru ilerledim” diye yazdı. “Nerede olduğumu hatırlamıyorum. Ben kimim. Burada ne yapıyorum? Sonra bir karanlık düşünce seli akın etti: Dünyanın sonu mu? Ben ölüyor muyum? Neden fonksiyon gösteremiyorum veya hareket edemiyorum? Artık Buda’nın sesini duyabiliyorum. Bana meditasyon yapmamı söylüyor. Yapamıyorum, kafam çok karışık. Bu bir test mi? “İsa’yı Rabbim ve Kurtarıcım olarak kabul ediyorum” diye mi bağırmam gerekiyor? Ne yapmam gerekiyor? Kafam çok karıştı.”
MÖ 5. yüzyılda manastırlarda, inziva yerlerinde ve mağaralarda yaşayan münzevi insanlar arasında bir uygulama olarak başlayan Budist meditasyonu, artık ana akım Amerikan kültürünün bir parçası. Sayısız kitap, dergi, makale, YouTube videosu, uygulaması ve kurumsal sağlık programı, bunun bilişsel, duygusal ve fiziksel sağlığımıza olan faydalarını övüyor. Amerika Birleşik Devletleri’ndeki meditasyon ürün ve hizmetleri pazarının değeri 1,2 milyar dolar. 2017’de muhafazakar bir tahmine göre Amerikalı yetişkinlerin yaklaşık yüzde 15’inin daha yüksek bir manevi farkındalık düzeyine ulaşmak için zihinsel egzersiz yaptıgı söyleniyor.
Arianna Huffington, 2014 kişisel gelişim kitabı Thrive’ın tanıtım turu sırasında yaptığı bir röportajda meditasyon ve farkındalığa ilişkin pop-psikolojik bakış açısını şöyle aktardı: “Bu uygulamaların olumlu yönde etkilediği tüm koşulların (depresyon, kaygı, kalp hastalığı, hafıza, yaşlanma, yaratıcılık) listesi, on dokuzuncu yüzyıldan kalma yılan yağı üzerindeki bir etikete benziyor” dedi. “Bu her derde deva uygulama gerçektir ve hiçbir toksik yan etkisi yoktur.” Ne yazık ki Huffington yanılmıştı.
Meditasonun olumlu etkilerini destekleyen veriler olmasına rağmen bilimsel literatür, meditasyonun bazı savunucularının inanmak isteyeceğinden daha karanlık olabileceğini gösteriyor. Bu olumsuz sonuçların olasılığı o kadar kolay göz ardı edilemez.
Bilişsel davranışçı terapinin öncülerinden biri olan Arnold Lazarus, 1976 gibi erken bir tarihte, o zamanlar moda olan mantra temelli bir uygulama olan transandantal meditasyon hakkındaki endişelerini dile getirdi.
“Ayrım gözetmeksizin kullanıldığında” diye uyardı, “uygulama depresyon, ajitasyon ve hatta şizofrenik dekompansasyon gibi ciddi psikiyatrik sorunları hızlandırabilir.” Lazarus o zamana kadar semptomları meditasyondan sonra kötüleşen bir dizi “telaşlı, huzursuz” hastayı tedavi etmişti.
Uygulamanın birçokları için faydalı olsa da bazıları için muhtemelen zararlı olduğunu düşünmeye başladı. 2007 tarihli bir vaka çalışması, “rehbersiz ve yoğun” bir meditasyon seansı sırasında “kısa süreli akut psikotik duruma” giren yirmi dört yaşındaki bir erkek hastayı belgeledi. “Akut bir zihinsel bölünme (dissosiasyon) hissinin” başlamasının ardından uzman klinisyenlere yönlendirilen bu kişi canlı renkler, halüsinasyonlar ve kaygı atakları yaşıyordu. Episodun zirvesinde, “dünyanın sonunun geldiğine dair sanrısal inançlarla” korku ile acı çekti ve intihardan bahsetti. Adam daha önce bir hipomanik bir dönem geçirmişti ve tedavi edilmemiş bir depresyon geçmişi vardı. Hekimler “meditasyonun savunmasız hastalarda stres etkeni olarak hareket edebileceğini” öne sürdüler.
Ama her yıl yüzlerce yeni makalenin yayınlanmasıyla meditasyona akademik ilgi artarken bile, olumsuz etkiler sorusu çok az ilgi gördü. Çoğu çalışma, olumsuz tepkileri izlemiyor; bunun yerine katılımcıların bunları kendiliğinden bildirmelerine güveniyor.
Ancak mevcut araştırmalar güven verici değil çünkü elliden fazla yayınlanmış çalışma, mani, disosiyasyon ve psikoz dahil olmak üzere meditasyonun neden olduğu zihinsel sağlık sorunlarını belgelemiş durumda.
2012 yılında Birleşik Krallık’taki önde gelen meditasyon araştırmacıları, meditasyon eğitmenleri için depresyon, travmatik geçmişe dönüşler ve artan intihar düşüncesi de dahil olmak üzere “katılımcılar için risklere” dikkat çeken bir dizi kılavuz yayınladı. Dört yıl sonra, ABD Ulusal Sağlık Enstitüleri “meditasyonun belirli psikiyatrik sorunları olan kişilerde semptomlara neden olabileceği veya semptomları kötüleştirebileceği” konusunda uygulayıcıları uyardı. Amerikan Psikiyatri Birliği’nin eski başkanı Jeffrey Lieberman bana bunu kendi muayenehanesinde gördüğünü söyledi. “Bu klinik bir fenomen değil, gerçektir” dedi. “Buna şüphe yok.”
Tam olarak kimin bu olumsuz etkilere karşı savunmasız olduğu tartışma konusu olmaya devam ediyor. Bazı klinisyenler meditasyonun yalnızca altta yatan psikiyatrik rahatsızlıkları olan kişilerde bu tür reaksiyonları tetikleyebileceğinden şüpheleniyor. Yale Tıp Fakültesi’nden Vinod Srihari ise genetik ve çevresel faktörlerin bir araya gelerek psikozun başlangıcını tetikleyebileceğini açıklıyor.
Lieberman, çoğu vakanın muhtemelen sürekli veya yoğun meditasyonla etkinleştirilen gizli bir psikiyatrik durumu içerdiğini öne sürüyor. Bu ruh sağlığı krizlerinin, insanların saatlerce meditasyon yaptığı bir inziva bağlamında ortaya çıkma eğiliminde olduğuna inanıyor.
Lieberman, “Çoğu insan için meditasyon ya zararsız ya da potansiyel olarak faydalı bir aktivitedir” dedi, “ancak az sayıda kişide psikolojik istikrarsızlaştırma ve kötüleşme potansiyeline sahip.”
Ancak alternatif bir görüş onlarca yıldır ortalıkta dolaşıyor ve son zamanlarda daha fazla veri ile kendini gösteriyor. Bazı klinisyenler, meditasyonun altta yatan bir rahatsızlığı olmayan kişilerde psikolojik sorunlara yol açabileceğine ve günde kırk dakikalık meditasyonun bile risk oluşturabileceğine inanıyor.
1975 yılında Sinir ve Ruhsal Hastalıklar Dergisi, herhangi bir travma ya da psikotik atak geçmişi olmayan ancak Transandantal meditasyona başladıktan kısa bir süre sonra “değişmiş gerçeklik algısı ve davranışlar” deneyimlemeye başlayan otuz sekiz yaşındaki Bayan M. ile ilgili vaka çalışmasını yayınladı.
Bu kişi günde iki kez yirmi dakika boyunca meditasyon yapıyordu. Kaliforniya Üniversitesi Davis’teki psikiyatristler şöyle yazdı:
TM’nin başlamasından sonraki birkaç gün içinde değişen bir bilinç durumu ve bundan kısa bir süre sonra “aydınlanma fantezilerinin” ortaya çıkması, TM kullanımı ile ardından gelen psikoz benzeri deneyim arasında bazı nedensel ilişkiler olduğu konusunda çok az şüphe bırakıyor.
Şu sonuca vardılar: “Meditasyon da dahil olmak üzere, herhangi bir biçimdeki baskılama prosedürleri kullanan normal bireylerin bazı kısımlarında güçlü derecede ikna edici fantezilerin ortaya çıkmasını bekliyoruz.”
Megan’ın meditasyon salonundaki çözülmesinin ardından tam olarak ne olduğu belli değil. Bir rivayete göre dışarı çıktı ve bir çiti yıkmaya çalıştı. Bir başkası ise kontrol edilemeyen bir kahkahalar attığını anlattı.
Yanny Hin adında orta yaşlı bir kadın öğretmen bir şeylerin kesin olarak ters gittiğini fark etti. Hin mutfakta Jodi Beck adında bir gönüllü buldu ve ondan Megan’la ilgilenmesini istedi. Beck, Megan’la konuşmayı denedi ama Megan’in düşünce zincirini takip edemediğini anlattı. Yaptığı bir şeyden dolayı Tanrı’nın “ondan intikam alacağı” yönünde bir şeyler söylediğini belirtti. Megan sorup duruyordu: “İsa beni cezalandırıyor mu?” Beck “Ona ne olduğunu anlayamadım.” dedi.
Megan bağırırken ilaçlarını almayı bıraktığını söyledi. Yirmili yaşlarının başından beri hafif anksiyete için en düşük terapötik dozda Zoloft alıyordu. Merkezin yöneticileri Megan’ı inzivaya kabul etmeden önce doktorundan sağlık durumunun iyi olduğunu onaylayan bir form doldurmasını istemişti.
Sorulardan biri şuydu: “Hastanın inziva sırasında zorluk yaşaması durumunda sizi arayabilir miyiz?” Megan’ın doktoru “evet” diyerek izin vermişti. Hin, Beck’e inzivanın geri kalanında Megan’ın haplarını vermesi talimatını verdi, ancak merkez Megan’ın doktoruyla iletişime geçmeye çalışmadı.
Megan sonraki üç günün çoğunu odasında geçirdi. Bedenindeki hislere odaklanmaya çalıştı. Beck onun yanına kaldı. Beck, “Her zaman ayrılma seçeneği vardı. Kalmak istiyor gibiydi. Çok çabalıyordu.” dedi.
Megan, Hin’e deliriyormuş gibi hissettiğini söyledi.
Hin ise Megan’a nefesine odaklanmasını söyledi.
Bir toplantı sırasında Megan dik oturmakta zorlandı, bu yüzden Hin onu yatırdı.
Megan yumruklarını sıktığında Hin ona ellerindeki duyguya odaklanmasını söyledi.
Beck “Yanny’nin bu durumun daha büyük bir şey olduğuna dair hiçbir fikri yoktu” dedi.
Megan ajite oldugunda talimat hep aynıydı: gözlerini kapat, meditasyona geri dön.” (Yanny Hin bu hikaye için röportaj yapmayı reddetti.)
Son akşam, Megan’ın akıl sağlığı krizinin başlangıcından altmış saatten fazla bir süre geçtikten sonra, Beck Megan’ın ailesiyle temasa geçti. “Giderek daha da kötüleşiyor” dedi. “Kendi hayaleti gibi görünüyor. Günlerdir uyumuyor. Duş almayı bıraktı.”
Ertesi gün Megan’ın ebeveynleri ve küçük kız kardeşi Jordan geldiğinde Beck, bunaltmamak için onlardan Megan’ı teker teker ziyaret etmelerini istedi.
İlk önce annesi Kris girdi. “Bu kafa karışıklığı değil, bu psikoz” dedi. “O benim kızım değil.” Daha sonra Jordan girdi. Megan yatağın ayakucuna eğilmiş yere bakıyordu. Solgun görünüyordu. Jordan diğer uca oturdu.
“Merhaba Meg.”
Bir an sessizlik içinde geçti.
Megan sonunda, “Gerçekte burada değilsin” dedi.
Jordan elini uzatarak, “Benim” dedi. “Bana dokunabilirsin, ben buradayım.”
“Seni yaratıyorum. Sen sadece bir projeksiyonsun.”
Megan ailesinden ürktü ve arabaya binmeye direndi. “Burada ölmeliyim” diye bağırdı. Sonunda Hin, Megan’ı annesi ve kız kardeşiyle birlikte ayrılmaya ikna etti. Babası Steve, Megan’ın kamyonuyla onları takip etti. Yola çıktıklarında Megan’ın ölme arzusu şiddetli bir aciliyet kazandı. Kendi boynunu sıktı. Ağzını battaniyeyle tıkadı. Ön koltuğa uzanıp torpido gözüne ulaşmaya çalıştı, orada annesinin bir sustalı bıçak tuttuğunu biliyordu. Araba eyaletler arası yolda hızlanırken Megan kapıyı açıp atlamaya yeltendi. Jordan onu tuttu.
Kris, Steve’i aradı ve ona doğrudan Maryland Üniversitesi’nin psikiyatri birimi bulunan Harford Memorial Hastanesi’ne gideceğini söyledi. Megan annesine “Şeytanla konuşmayı bırak!” diye bağırdı. Jordan, Megan’ın kendisi için sekoya kabuğu ve çam fıstığı kabuklarından yaptığı kolyeyi çıkardı. Kolyeyi Megan’ın eline verdi, “sadece ona fiziksel bir gerçeklik olduğunu hissettirmeye” çalışıyordu.
Acil serviste Megan defalarca şunu tekrarladı:
“Korkunç bir şey yaptım, çok kötü bir şey yaptım.”
“Bebeğim, ne yaptın? Bunun üstesinden gelebiliriz.” dedi annesi.
“Evreni öldürdüm.”
Hastane kayıtlarına göre Megan “dissosiye ve dağınık” ve “iç uyaranlara tepki veriyor” gibi görünüyordu. İlk fizik muayenesi “hastanın çok ayrışmış ve korkmuş olması nedeniyle sınırlıydı. Kimsenin ona dokunmasını istemiyordu.
Sağlık personeli onun hayati değerlerini alırken Megan serumunu çıkardı ve tedaviyi yapan doktoru itti. Doktorlar daha sonra güçlü bir antipsikotik olan Geodon’u kas içine zorla enjekte etti. Psikolojik sıkıntısının ötesinde, onu rahatsız eden şey aynı zamanda fiziksel bir reaksiyona da neden oluyordu: midesi bulanıyor, hem üşüyordu hem de terliyordu. Psikoza neden olabilecek ilaçlar ve enfeksiyonlar test edildi; her test negatif olarak sonuçlandı. Megan’a hastanedeki ilk gecesinde yeni bir ilaç tedavisi başlandı: Antipsikotik Zyprexa’nın yanı sıra anksiyete tedavisinde kullanılan bir benzodiazepin olan Ativan. İki gün sonra Kris, Steve ve Jordan ziyaret saatlerine geldiler.
Megan onlara oraya nasıl geldiğini hatırlayamadığını ve geri çekilme anılarının bulanık olduğunu ancak bunun dışında aklının başında olduğunu ve iyi hatta neredeyse neşeli bir ruh halinde olduğunu söyledi. “Tımarhanede olduğuma inanamıyorum” dedi gülerek. “İnsanlar deli olduğumu düşünecek.” Onlar gittikten sonra bir doktor Megan’ın dosyasına onları gördükten sonra kendisini çok daha iyi hissettiğini ancak aynı zamanda beyninde çalan müziği de duyabildiğini yazdı. Bir hafta sonra Megan’ın psikoz dalgaları azaldı. Daha iyi uyuyor ve düzenli yemek yiyordu. Daha net düşünebildiğini söyleyerek doktorlarına her şey için üzgün olduğunu söyledi.
Sağlık personeli onu deneyimleri hakkında konuşmaya veya yazmaya teşvik etti. Ona kağıt ve kalem bıraktılar.
Megan, “Yedinci günde kaybettim” diye yazdı. “Doğru yoldaydım. Her şeyden vazgeçmiştim. Ama sonra bedenimden de vazgeçmem gerektiğini fark ettim ve bu da beni paniğe sürükledi.” Bu çöküşün “beynimi üç gün boyunca uyumadan aşırı çalıştırmasından” kaynaklandığına inanıyordu.
Megan’a resmi bir teşhis konmadı ancak bipolar bozukluk belirtileri gösterebileceği söylendi. Doktorları ruh hali değişimlerini etkileyebileceğine inandığı için Zoloft reçetesini kesti. Megan hiçbir yoksunluk belirtisi göstermedi ve kendisine bir miktar Zyprexa ve Ativan verildi. Hafta içinde bir psikiyatristle görüşmesi ve hızlı düşünceler, artan konuşma hızı, ruh hali kararsızlığı veya uyku ihtiyacının azalması yaşaması durumunda derhal tıbbi yardım alması tavsiye edildi. Bunun üzerine Megan, “tıbbi açıdan stabil durumda ve herhangi bir güvenlik endişesi olmaksızın” ailesine teslim edildi.
Jordan kız kardeşinin başına neler geldiğine dair ipucu bulmak için interneti taradı. Brown Üniversitesi merkezli çevrimiçi destek grubunun, meditasyon nedeniyle ortaya çıkan zihinsel sağlık sorunları yaşayan insanlara rehberlik sağlayan Facebook sayfasını buldu. Web sitesinde akademik dergilerden makaleler ve meditasyonun neden olduğu tıbbi acil durumların ilk elden anlatımları yer alıyordu. Jordan gruba bir mesaj gönderdi. “Kız kardeşim bu hafta meditasyonun neden olduğu psikotik bir duruma girdi ve ben yardım arıyorum” diye yazdı. “Tamamen kafası karışmış durumda ve kendini öldürmesi gerektiğine inanıyor.” Jordan mesajının, Brown’da klinik psikolog ve sinir bilimci olan ve meditasyonun altta yatan psikiyatrik bozukluğu olmayan kişiler için bile zararlı olabileceği görüşünün önde gelen savunucularından biri haline gelen Willoughby Britton adlı grubun yöneticisine iletilmesini istedi.
Britton tutkulu bir meditasyoncu olarak işe başlamıştı, ancak Ağustos ayının ortalarında yüksek lisans öğrencisi olarak beklenmedik bir keşifte bulundu. Arizona Üniversitesi’ndeki doktora araştırmasının bir parçası olarak Britton, düzenli meditasyonun uyku kalitesi üzerindeki etkilerini belirlemek için bir çalışma yürüttü.
O zamanki fikir birliği, meditasyonun insanların daha iyi uyumasına yardımcı olduğu yönündeydi, ancak mevcut çalışmaların çoğu kişisel raporlara dayanıyordu. Britton, kendi alanında denekleri gece boyunca laboratuvara getirip beyin dalgalarını, göz hareketlerini ve kas gerginliğini ölçen ilk araştırmacılardan biriydi.
Britton iki yüz gecelik veri topladı. Diğer çalışmalarda olduğu gibi on iki denek, haftanın beş günü meditasyona başladıklarından beri daha iyi uyuduklarını söyledi. Veriler, günde otuz dakikadan az meditasyon yapan grup için bunu destekliyor gibi görünüyordu. Ancak yarım saatten fazla bir süre geçtikten sonra etki diğer yöne doğru ilerlemeye başladı.
Sekiz kişilik kontrol grubuyla karşılaştırıldığında, günde otuz dakikadan fazla meditasyon yapan deneklerin daha sığ uyku yaşadığı ve gece boyunca daha sık uyandığı görüldü. Katılımcı ne kadar uzun meditasyon yapıyorsa uykuları da o kadar kötüleşiyordu.
Britton’ın örnekleme alanı küçüktü, ancak diğer araştırmacılar da bu bariz paradoksu belgelediler; olumlu öz bildirimler olumsuz sonuçlarla birleşti.
Carnegie Mellon Üniversitesi’nin 2014 yılında yaptığı bir araştırma, iki grup katılımcıyı açıkça düşmanca değerlendirmeler yapılan bir röportaja tabi tuttu. Bir gruba önceden üç gün boyunca meditasyon eğitimi verilmişken, diğer gruba bu yapılmamıştı.
Meditasyon yapan katılımcılar görüşmeden hemen sonra daha az stres hissettiklerini bildirdiler, ancak kortizol seviyeleri (savaş ya da kaç hormonu) kontrol grubuna göre önemli ölçüde daha yüksekti.
Stresli uyaranlara karşı daha az değil, daha duyarlı hale geldiler. Ancak meditasyonun stresi azalttığına inanıp bekledikleri için verilerle çelişen kişisel raporlar verdiler.
Uyku çalışmasına kadar Britton, kendi deyimiyle meditasyonun savunucuydu. “Sadece verilerle oturdum” dedi bana. “Gerçekten görmek istemedim çünkü bu bir nevi yanlış cevaptı.” Britton sonuçları bir kenara bıraktı ve yayınlamayı erteledi. 2006 yılında bir vipassana meditasyon inzivasında eğitmenlerinden birine araştırmasından bahsetti.
“Öğretmen beni şöyle azarladı: Siz terapistler neden meditasyonu bir rahatlama tekniği haline getirmeye çalışıyorsunuz? Orada olmasının nedeni bu değil. Gidip meditasyon yaparsanız ve yeterince uzun meditasyon yaparsanız… bunu herkes bilir. . . uyumayı bırakırsın.’ ”
Britton’un kendi bulgularına karşı direnci yavaş yavaş yerini meraka bıraktı. 2010 yılında nihayet uyku çalışmasının sonuçlarını yayınladı. Britton ve ekibi inziva yerlerini ziyaret etmeye, onları işleten insanlarla konuşmaya ve karşılaştıkları zorlukları sormaya başladı.
“Gittiğimiz her meditasyon merkezinde en az bir düzine korku hikayesi vardı” dedi.
Psikotik kırılmalar ve bilişsel bozukluklar yaygındı; genellikle geçiciydi ama bazen yıllarca sürüyordu. Meditatörlerden biri Britton’a “Kavramlardan kurtulma pratiği yapmak, zihnimin yeni anılar oluşturma ve kelimelerin ne anlama geldiği, renklerin ne anlama geldiği gibi basit şeylere dair eski anıları güçlendirme yeteneğini sabote ediyordu” dedi. Meditasyon yapanlar ayrıca hem olumsuz hem de olumlu duyguların azaldığını bildirdiler.
Başka bir meditasyoncu, “İki küçük çocuğum vardı” dedi. “Onlar hakkında hiçbir şey hissedemedim. Bilirsiniz, tüm rutinleri yaptım: yatma vakti rutini, onları hazırlamak, onları öpmek ve bunun gibi şeyler ama hiçbir duygusal bağlantı yoktu. Sanki ölmüş gibiydim.”
Britton, görüşme yapılan deneklerin tanımladığı semptomların bazılarını yaşadığını fark etti. “Bunun ayrışma olduğunu anlamam üç yıllık bir travma eğitimi ile oldu. Ve ben bunu fark etmemiştim çünkü ne kadar uzun süre oturabilirseniz, herhangi bir acı hissetmezseniz ve hiçbir düşünceniz olmazsa, çoğu meditasyon öğretmeni harika bir iş çıkardığınızı söyleyecektir” dedi.
“Ama bu farklıydı. Dünyanın geri kalanından paralel bir boyutta yaşadığımı, hiçbir şekilde bağlantılı olmadığımı hissettim.”
Henüz yüksek lisanstayken yaşadığı bir deneyimi hatırladı. “Dışarda meditasyon yapıyordum ve bir şeylerin değiştiğini hissettim. Gerçekten zor zamanlar geçiriyordum ve sonra her şey rayına oturdu. Aniden her şey yolunda görünüyordu. Artık birisinin yoğun olumsuz duygulara sahip olmaktan, sanki birisi bir düğmeyi çevirmiş gibi anında iyi hissetmeye başlamasının bir tehlike işareti olduğunu biliyorum.”
2017 yılında Britton ve ekibi bulgularını önde gelen bilimsel dergilerden biri olan PLOS One’da yayınladı. Rapor, kaygı ve panik, travmatik geri dönüşler, görsel ve işitsel halüsinasyonlar, kavramsal anlam yapılarının kaybı, referans dışı korku, duygulanımsal donuklaşma, istemsiz hareketler ve benlik duygularındaki sıkıntı verici değişiklikleri içeren “meditasyonla ilgili zorlukların” bir sınıflandırmasını sundu.
Çalışmaya katılanlardan bazıları meditasyona yeni başlamıştı ama neredeyse yarısı en az on bin saat pratik yapmıştı.
Örneklemin çoğunluğu (Theravada, Zen ve Tibet geleneklerini temsil eden altmış meditasyoncudan kırk üçü) günlük işleyişlerinde orta ila ciddi düzeyde bozulma yaşamıştı. On tanesinin yatarak hastaneye yatırılması gerekmişti.
Britton, “Bu hikayeleri birbiri ardına duyunca, vay canına, burada çok fazla acı var” dedim. “Bu çalışma üzerinde çalışan herkesi değiştirdi. Eskiden olduğum gibi bir savunucu olamazdım. Çalışmadaki bireylerin bazılarının önceden var olan psikiyatrik durumları vardı, ancak çoğunda yoktu.”
Britton’a göre sonuç, olumsuz etkilerin, sağlıklı insanların gözetim altında doğru şekilde meditasyon yaptığı en uygun koşullar altında bile rutin olarak ortaya çıkmasıydı. Britton, “Olay gerçekleştikten sonra gizli bir güvenlik açığını tespit etmek çok kolaydır, ancak gerçekte hiçbir göstergesi olmayan insanlar görüyoruz” dedi.
Jordan, Britton’dan bir yanıt beklerken Megan da, Dhamma Pubbananda’daki eğitmenlerden kendi yanıtlarını aradı. Merkez personeline e-posta gönderdi: “Kurs sırasında başıma çok derin bir şey geldi. Hafıza kaybım var; İnziva sırasında ve sonrasında hatırlayamadığım/çok belirsiz yaklaşık bir hafta geçti. Artık normal hayatıma dönmeye çalışıyorum ama odaklanmakta biraz zorlanıyorum; zihnim sürekli inzivaya gidiyor ve ne olduğunu anlamaya çalışıyor.” Megan, Budizm’den “durumuma ışık tutabilecek” dersler olup olmadığını merak etti. Yanny Hin’in telefon görüşmesi için müsait olup olmadığını sordu ve neden olabileceği rahatsızlıktan dolayı özür diledi. Megan’ın hiç tanışmadığı Arun adında bir gönüllü o gün şunları yazdı: “Merhaba Megan, E-postanızı Hin’e ilettim. Kendine dikkat et. “
MÖ 5. yüzyılda meditasyona başlayan Budist çileciler, bunu bir tür stres giderme aracı olarak görmüyorlardı.
Franklin ve Marshall College’da dini çalışmalar profesörü, David McMahan 2017’de yayınlanan Meditasyon, Budizm ve Bilim kitabında şöyle yazıyor: “Bu derin düşüncelere dalma uygulamaları mal mülkten, sosyal konumdan, zenginlikten, aileden, rahatlıktan ve işten vazgeçen keşişler için icat edildi.”
Rahipler ve rahibeler dünyayı ve onun yeniden doğuş döngülerini aşmaya ve uzay ve zamanın ötesindeki anlaşılmaz bir sakinlik durumu olan nirvanada uyanmaya ya da en azından yeraltındaki cehennem diyarında bir dağ keçisi veya aç bir ruh olarak reenkarne olmaktan kaçınmaya çalıştılar.
En eski Budist metinleri olan Pali suttalarında Buda, meditasyonu neredeyse yalnızca tüm dünyevi varlıkları reddetmeye hazır takipçi kitlesiyle tartışır.
McMahan şöyle yazıyor: “Genellikle meditasyon, tam bir uyanışı arzulayan keşişlerin yaptığı bir şey olarak sunulur,” diye yazıyor McMahan, “daha mutlu, daha iyi bir yaşama araç olmaktan ziyade, sonuçta dünyadan çıkmayı amaçlayan, içindeki yaşamı doyuma ulaştırarak dünyada var olma biçiminin bir parçası olan bir aktivite.”
Başka bir deyişle, meditasyona doğanın güzelliğinin tadını çıkarmak ya da daha huzurlu, düşünceli bir eş olmak için başvurulmadı. Pali suttalarına göre meditasyonun amacı, günlük dünyaya ve kişinin insanlara ve nesnelere olan bağlılığına karşı tiksinti yaratıp büyüyü bozmaktı.
McMahan, “bedenin tepeden tırnağa, içini ve dışını düşünmeleri istendi; rahatlamak ve hatta bedeni kabul etmek için değil, onun kanla, balgam ve irinle akan mutlak iticiliğini tam olarak idrak etmek için” diye yazıyor incelemesinde.
Meditasyonun herhangi bir pratik faydası varsa, bu, çilecilerin “sert bir yatağın ve guruldayan bir midenin rahatsızlığını kabul etmelerine veya fiziksel güzelliğin onları kandırmasına engel olmasına” yardımcı olmaktı.
Meditasyon sırasındaki rahatsız edici deneyimlere ilişkin raporlar, oldukça eski Budist yazılarında yer almaktadır.
S. N. Goenka’nın sisteminin kaynak aldığı Theravada geleneğinde meditasyon yapanların, modern klinik psikoloji açısından bakıldığında, manik mutluluk halleri, mide-bağırsak sorunları ve görsel halüsinasyonlar da dahil olmak üzere psikosomatik rahatsızlıklara benzeyen “içgörü bozulmaları” yaşadıkları söylenir.
Zen geleneğindeki keşişler, istemsiz hareketler ve korkutucu zihinsel imgelerle karakterize edilen “şeytani olaylarla” yani sanrılarla karşılaşabilirler.
Çinli ve Japon Zen ustalarının, kişinin yönünü şaşırdığı ve beden sıcaklıklarını ve enerji seviyelerini düzenlemekte zorluk yaşadığı bir “meditasyon hastalığına” yenik düştükleri söyleniyor.
Tibet’teki Budist rahipler, belirtileri arasında kafa karışıklığı ve tedirginlik bulunan “rüzgar hastalığı” geliştirebilirler; On ikinci yüzyıldan kalma bir Budist tıp incelemesine göre bu bozukluğa “bağlılık, nefret ve dar görüşlülükten oluşan üç zehir” neden oluyordu.
Meditasyonun Güneydoğu Asya’daki Budist kesim tarafından benimsenmesi 1880’lerde başladı.
İngiliz işgali altındaki Burma’da devlet manastırlara fon sağlamayı bıraktı ve Hıristiyan misyonerler sıradan Budistleri dinlerine döndürmek için ellerinden geleni yaptılar. Bu çerçevede, meditasyonu ve daha geniş anlamda Budizm’i erozyondan kurtarmaya kararlı olan Nanadhaja adında genç bir keşiş, manastırların dışında vipassana meditasyonunu öğretmeye başladı. Sonraki yetmiş yıl boyunca ezoterik uygulama Budist olmayanlar arasında yavaş yavaş yayıldı.
S. N. Goenka, Budist olmayanlara meditasyonu öğreten ilk kişiler arasındaydı ve uygulamayı dini çizgilerden ve ritüellerden arındırıyordu. Cehennem alemlerinin, aç hayaletlerin, karmanın ve yeniden doğuşun kozmolojisi gitmişti. Meditasyonun mümkün kıldığına inanılan mucizevi iyileşme, zihin okuma ve nirvana vaadi ortadan kaybolmuştu. Ciddi bir meditasyon uygulaması sırasında ortaya çıkabilecek çeşitli zihinsel ve fiziksel sıkıntıların açıkça kabul edilmesi de denklemden cıktı.
Meditasyonun tetiklediği zorlukların çoğu geçici, hatta bir ilerleme göstergesi olarak görüldü ve meditasyon yapanlar devam etmeye teşvik edildi.
Eve döndüğünde Megan, uyuşukluk ve panik arasında gidip gelerek saatlerce meditasyon yapmaya devam etti. Kris, kızına tam zamanlı bakabilmek için tıbbi izin aldı. Yardımcı olabileceğini düşündüğü birkaç psikiyatristle temasa geçti. Megan’ı programlanmış randevularına götürdü ama Megan arabadan inmedi. İki ayda toplam dört randevuya uydu. Kris her sabah Megan’ın Zyprexa’yı aldığından emin olmak için onu kontrol ediyordu. Kris bana “Haplar hiçbir işe yaramıyordu” dedi. “Sadece uykusunu getirdiler.” Reçete sonunda bitti ve Megan, reçeteyi yeniden doldurması için doktora gitmeyi reddetti. Megan her zaman düzenli bir günlük tutmuştu ama artık yazı yazmak takıntılı hale gelmişti. Etrafta olup bitenler hakkında en kişisel düşüncelerini karaladı. Kris ve Jordan, Megan’ın makbuzlara, banka hesap özetlerine ve diğer rastgele kağıt parçalarına ilişkin notlarını evin her tarafına dağılmış halde bulacaklardı:
Dünya sensiz de devam edecek. Altı milyar yıldır var. Bu kadar bencil olmayı bırak.
Enerjimin başkalarına zarar vermesinden korkuyorum.
Çizgilerin içinde kalamam, çizgilerin içinde kalamam.
6 Haziran 2017 sabahı Megan, ailesine parkta yürüyüşe çıkacağını söyledi. Gözleri kan çanağına dönmüştü ve sanki uyumamış gibi görünüyordu. Önceki geceyi Steve’in küçükken kızlar için inşa ettiği ağaç evde geçirmişti. Steve uykuya dalmadan önce silahlarının kilitlendiğinden emin olmuştu. O sabah Megan arabayla uzaklaşır uzaklaşmaz içinde kötü bir his oluştu. Steve, Kris’e “Onu aramaya gitmeliyiz” dedi. Evlerinin yakınındaki Mason-Dixon Yolu üzerindeki küçük ormanlık alan olan parka gittiler ama Megan’ın kamyonu orada değildi. Kris kendi başına aramaya devam ederken Steve’in Megan’ı evde beklemesine karar verdiler. Steve’i eve bıraktıktan sonra Kris, Susquehanna’nın kayalık kıyılarının yüz yirmi fit yukarısında duran Norman Wood Köprüsü görünene kadar River Road boyunca kuzeye doğru ilerledi. Kris, ışıkları yanıp sönen bir dizi polis arabası gördü ve Megan’ın kamyonu da hemen ileride park edilmişti. “Sadece biliyordum” dedi. Megan kamyonunda ailesine bir not bırakmıştı:
“Olması gerekenden kaçmaya devam edemezdim. Eğer ölme şansın varsa onu değerlendir.”
Günümüzde ana akım Budizm’in aydınları meditasyonu sıradan insanlara geniş çapta teşvik ediyor ve bunun herhangi bir risk taşıdığını kabul etmeyi reddediyorlar.
2012 yılında Mayo Clinic’te farkındalık üzerine düzenlenen bir konferansta Britton, meditasyonun potansiyel olumsuz etkilerine ilişkin ilk bulgularını Dalai Lama’ya sundu. Britton, “Meditasyon bilimi hemen hemen yalnızca meditasyonun olumlu etkilerine odaklandı” dedi. “Fakat eğer tefekkür yolunun tüm gidişatını ve bunun gerektirdiği her şeyi anlamak istiyorsak, araştırmalarımızda daha tarafsız ve dengeli olmamız ve dikkate alınacak olanlar da dahil olmak üzere tüm deneyim yelpazesini araştırmaya başlamamız gerekir. Bu olumsuz, zor ve hatta belki oldukça sorunlu olabilir.”
Britton’ın sonuçları bazı kesimlerinde şüpheyle karşılanıyor. Şu anda Columbia Üniversitesi’nde psikiyatri bölümü başkanı olan Lieberman’a, doğru koşullar altında, sağlıklı bireylerin meditasyondan zarar görmesinin mümkün olup olmayacağını sordum. Kendisi öyle düşünmediğini, bunun için önceden var olan bir güvenlik açığının gerekli olduğunu söyledi. “Bazı kişiler duyarlı olabilir ve diğerleri çok daha az duyarlı olabilir” dedi, “ancak meditasyonun tek başına buna neden olabileceğini düşünmüyorum.”
Aynı soruyu Harvard Tıp Fakültesi’nde nörobilimci ve psikiyatrist olan Matcheri Keshavan’a da sordum. Bunun mümkün olduğunu düşünüyordu. “Sağlıklı bir kişide psikoz ve diğer rahatsızlıkları tetiklemenin uyuşturucu, uyku yoksunluğu ve uzun süreli izolasyon veya tecrit gibi yolları vardır. Beyni duyusal veya sosyal yoksunluk yoluyla normal girdilerden mahrum bırakırsanız, bu psikoza neden olabilir” dedi.
“Ve uzun süreli meditasyonu bir çeşit yoksunluk olarak düşünebilirsiniz.”
Beyin belirli miktarda aktiviteye alışkındır. Günde 8 veya daha fazla saat gözleriniz kapalı hareketsiz oturduğunuzda, nöronların dış uyarılar olmadan kendi başlarına ateşlenmeye başlayabileceğini ve bunun psikoz dediğimiz olağandışı fenomenlere yol açabileceğini anlattı.
Britton’un araştırması geçen Ağustos ayında Acta Psychiatrica Scandinavica dergisinin meditasyon uygulamaları ve meditasyona dayalı terapilerdeki olumsuz olaylara ilişkin sistematik bir inceleme yayınlamasıyla güçlendi.
İncelemeye dahil edilen çalışmaların %65 i olumsuz etkiler buldu; bunların en yaygın olanları anksiyete, depresyon ve bilişsel bozukluktu.
Araştırmacılar, “Meditasyon sırasında veya sonrasında olumsuz etkilerin ortaya çıkmasının nadir olmadığını ve daha önce zihinsel sağlık sorunu geçmişi olmayan kişilerde ortaya çıkabileceğini belgeledik” sonucuna vardı.
Britton’a insanların bu bulgulardan ne anlamasını umduğunu sordum.
“Kapsamlı güvenlik eğitimi, tüm meditasyon öğretmeni eğitimlerinin bir parçası olmalıdır” dedi. “Eğer oraya gidip bunu öğretecek ve bundan para kazanacaksanız, bunun sorumluluğunu alsanız iyi olur.”
Britton, Jordan’ın kız kardeşinin durumuyla ilgili mesajını çok geç olana kadar görmedi ancak o zamandan beri aileye ulaştı. Kris ve Steve, o inzivaya gitmemiş olsaydı Megan’ın hala burada olacağını ve hala kendisi olacağını düşünüyorlar.
Kris bana, “Megan’ın senden, benden veya Amerika’da yaşam mücadelesi veren herhangi birinden farklı olduğuna inanmıyorum” dedi. “Sessizlikle zihnine kilitlenen ve hiçbir iletişim kuramayan herkes o karanlık yerlere gidemez.”
Anlayabildiği kadarıyla Megan inzivaya kadar mutlu ve dayanıklı bir insandı. “Megan’ın başına gelenlerin yaşanması için bir sorun yaşamanız gerektiğine inanmıyorum” dedi. Jordan’la yaptığım görüşmelerde kız kardeşinin başına gelenler hakkında kronolojik olarak konuşmakta zorlanıyordu. “Megan bize bu iki ay boyunca kendisinin pek çok farklı yönünü gösterdi” dedi. “Hastayken bile, sadece onunla ilgilenmek değil, iyileşme sürecine de katkıda bulunduğumuzu hissettiğimiz anlar oldu.” Megan’ın hayatının son gecesinde Jordan gıcırdayan ahşap merdiveni tırmanmış ve ağaç evde kız kardeşinin yanına gitmişti; ona bitki çayı getirmişti.
Megan, Jordan’a inzivaya dair aklına gelen bir anıyı anlattı. Son gün, kendisini Tanrı olduğunu bildiği parlak beyaz bir ışığın karşısında bulduğunu ancak korktuğunu ve arkasını döndüğünü söyledi. O anda cennet ve cehennem arasında seçim yapmak zorunda kaldığını, bir hata yaptığını, artık cehennemde sıkışıp kaldığını ve kurtulmak için ölmesi gerektiğini söyledi.
Jordan, kız kardeşini saran hezeyan sisini delebilecek kelimeleri bulmaya çalıştı. Jordan “Cennet ve cehennem kalıcı fikirler değil” dedi. “Şu anda orada sıkışıp kalmamayı seçebilirsin.” Jordan, meditasyonun kız kardeşinin psikotik krizine mi yol açtığından yoksa sadece kaçınılmaz olanı mı tetiklediğinden emin değil. “Bir rahatsızlığı olabileceğini düşünmüyorum” dedi. “Fakat eğer o inzivaya çekilmeseydi bunun yaşanmaması da mümkündü.”
Ece Türkmut Dere tarafından David Kortava’ nin incelemesinden Türkçeleştirilmiş ve derlenmiştir.
*5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserlerini Koruma Kanunu Konusunda Yasal Uyarı: Site içerisinde yer alan orijinal yazılar, derlemeler ve çeviriler Ece Türkmut Dere’ye aittir. İzin almadan ve kaynak göstermeden kopyalanamaz, alıntı yapılamaz.