GÜLE GÜLE DARIO FO! UNUTMADIM ;)

Bir Anarşistin Kaza Sonucu Ölümü’nü okuduğumda sanırım ikinci sınıftaydım. Elbette çok etkilendim 🙂  O yıl Dario Fo üzerine elimden geldiği kadar çok ödev hazırladığımı hatırlıyorum; ödevler oyunlarını okumak ve incelemek için bahane olmuştu…

 

Yıl 2006, Verona İtalya.

 

Arkadaşlarım Marcella ve Devi’yi ziyaret ediyorum. Verona sokaklarında Marcella ile gezerken elime bir broşür ilişiyor. Bir oyun broşürü, Mistero Buffo  Dario Fo ve Franca Rame Arena Di Verona ‘da!

 

Hemen bilet almam gerek, Marcella Dario Fo hayranlığımı biliyor koşarak Verona Arenası’na gidiyoruz, elbette bilet kalmamış. Büyük hayalkırıklığı ile oradan ayrılıyorum. Opera festivali var, “opera izleyeceğim” diyerek kendimi avutuyorum ama utanmasam ağlayacağım.

 

İtalya çok güzel, ilk kez ziyaret ediyorum. Verona ayrı güzel… Bir gün Marcella beni bir dans gecesine götürüyor. Verona Arenası’nın önünden geçerken oyunun o an sahnelendiğini farkediyoruz. Marcella ile göz göze geliyoruz. Şansımızı deneyelim belki kapıda bilet buluruz? Karaborsa? Olur mu olur…

 

Oyun başlamış belki 5-10 dk olmuş kapılar kapalı. Marcella gişedeki adama yalvarıyor ama bana kavga ediyor gibi görünüyorlar, eller kollar havada 🙂 Koşarak kapıya gidiyoruz güvenlik görevlisine “Allah aşkına güvenlikçi amca alsan bizi içeri ne olur? Parası neyse vereceğiz yahu!” Yok güvenlik görevlisi amca nuh diyor peygamber demiyor 5-10 dk daha geçiyor ama biz ısrarla kapıdayız… Derken yanımıza bir teyze yanaşıyor kulaklıklar mikrofon.. belli ki prodüksiyondan. Ne oluyor burada demeye kalmadan canım Marcella her türlü hüneri ile kadının aklını başından alıyor. Teyze önemli biri belli. Benim tiyatro öğrencisi olduğum bilgisini de alınca bizi içeri buyur ediyor.

 

Arena Di Verona muhteşem! Binlerce seyirciden biriyim. Dario Fo sahnede… Muhteşem! Hayatımın çok önemli günlerinden biri. Öncelikleşunu belirteyim, garip hisler içindeyim. Hiç anlam veremediğim hatta komik bulduğum bir durumdayım. Hani şu konserlerde ön sıralarda çığlık çığlığa üstünü başını yırtan genç kız var ya, hah, bir tanesi içimde tepiniyor. Rüya gibi!

 

İyi bir oyunun, iyi bir oyuncunun, iyi bir tasarımın seyirci üzerindeki gücünü ilk kez orada deneyimliyorum. Tek kelime İtalyanca bilmiyorum ama gözümü alamadan oyunu izliyorum. Binlerce seyirci ile birlikte gülüyorum binlerce seyirci ile birlikte buz kesiyorum. İtalyancayı değil ama tiyatro dilini anlıyorum. Fakültede evrensellik deyip durduğumuz şeyi…

 

Oyun bitti.  Dario Fo sarhoşluğu ile içimdeki çığlık atan kız tutturdu “İlle göreceğim!” Yahu göreceksin de ne olacak? Kitap mı imzalatacaksın? Velev ki kitap imzalattın, ne olacak? Samimiyim böyle şeyler çok saçma gelir normalde. E kitap vb bir şey yok, ne demeye “ille göreceğim”. Görünce ne diyeceğim bilmem ama kanlı canlı Dario Fo görünce sanki başım göğe erecek.

 

Ben önde, Marcella arkada kulis girişine vardık. O ana kadar heyecandan olsa gerek farketmedim ama arenanın önü polis kaynıyor. Koca bir tank meydanda, evet gerçek bir tank! Polis arenayı çevirmiş güvenlik önlemi almış. Bir grup Dario Fo’yu protesto ediyor. Mistero Buffo Katolik kilisesini feci rahatsız eden bir oyun. Protestocular da sanırım dini bütün İtalyanlar. Ortalık yıkılıyor! Ben Dario Fo’yu bir kere göreyim romantikliği içinde koca demir kapıya dayandım. Bu kez ben dil döküyorum “Allah rızası için abi, bak ölümlü dünya, şuraya kadar gelmişim nolur göreyim” 😀

 

Abicik bana acıdı, elimdeki çanta, torba vs herşeye güvenlik gerekçesi ile el koydu. Beni resmen içeri kaçırdı. Kapılar hızla kapandı. Koşa koşa karanlık nemli koridorda ilerliyoruz, bir an Marcella’yı kaybettim. Ve ve … karşımda Dario Fo!

 

Ensesinde beyaz büyükçe bir havlu, elinde peçete terini silerek bana doğru yürüyor. Bana gelmiyor benim bulunduğum noktaya doğru yürüyor. Biri arkasından mikrofonu çıkarmaya çalışıyor. Başka bir güvenlik görevlisi telaşla bir şeyler anlatıyor. Belli ki dışarıdaki kaosu haber veriyor. Benim için herşey rüya gibi sanki adamdan nurlar yağıyor 😀 Şaka bir yana görkemli bir adamdı…

 

Beni getiren görevli aniden sırtımdan beni itekleyiverince Hooop kendimi bizzat karşısında buluverdim.

 

Evet? Şimdi? Ne diyeceğim ki? Adam kan ter içinde kalmış, ne saygısızım! Kitapların kapaklarında pek tontiş görünüyor ama boyu da amma uzunmuş! Gerçekten aklımdan geçenler bunlar, uzunca bir süre tek kelime edemiyorum…

 

DF: Merhaba çocuğum… (italyanca)

E: Merhaba. Ben tiyatro öğr.. (ingilizce)

DF: Ben ingilizce konuşmayacağım biri çevirsin. (italyanca)

Marcella nereden yetişti ise yanımda bitti… Ben söylüyorum o çeviriyor.

E: Ben tiyatro öğrencisiyim. (gülümsüyor) Türkiye’den geldim. (daha çok gülümsüyor)

DF: Türkiye’de çok dostum var. Hoşgeldin.

E: Sizinle tanışmak istedim ama ne diyeceğimi bilmiyorum. Oyunlarınızın çoğunu okudum. Size hayranım.

DF: Ben de sana hayranım, tiyatro öğrencisiymişsin ya. (gülümsüyor)

E:… (sadece gevrek gevrek gülüyor! Ne desin?)

DF: Bizimki gibi ülkelerde, Türkiye gibi ülkelerde Tiyatro yapmak çok zor. Sakın bırakma!

E: Ee..vet öyle.. Yok, bırakmam!

DF: Tiyatro yapmalısın çocuğum! Ne kadar zor olsa da tiyatro yapmalısın! İnsanları sarsmak zorundayız! (kocaman sarılıyor, sırtımı sıvazlıyor) Bizler insanları sarsmak zorundayız!

 

Yüce soytarı bu son sözü ile beni fena sarstı. O zamanlar fakültede öğrenciydim Türkiye’de tiyatro yapmanın zorluğunu hocalarım anlatsa da çok hissetmiyordum. Sonrasında ne zaman dibe düşsem ne zaman mücadele etmekten yorgun hissetsem onun bu sözünü hatırlıyorum. Daha doğrusu bu anıyı; Roma’nın 1 .yy da inşa ettiği görkemli arenasının karanlık koridorunda kan ter içinde sırtımı sıvazlayan Dario Fo’yu, dışarıda polisler, tanklar ve protestocuların sesleri ile hep capcanlı kalan bu anıyı…

 

10 Eylül 2006’da Verona’da Dario Fo bana neden tiyatro yaptığımızı hatırlattı. Hiç unutmadım.