PARADIGMA

Psikolojide Nobel ödülü alan çalışma..

Psikologlar Justin Kruger ve David Dunning’in tarihe geçmelerine vesile olan teorileri özetle, “cehalet; gerçek bilginin aksine, bireyin kendine olan güvenini artırır” der.

Metin çözme, araç kullanma, tenis oynama gibi çeşitli alanlarda yapılan araştırmaların sonucunda şu bulgulara ulaşılmıştır:

-Niteliksiz insanlar ne ölçüde niteliksiz olduklarını fark edemezler.

-Niteliksiz insanlar, niteliklerini abartma eğilimindedir.

“Konuşmadan önce düşün.. Gereği var mı? Gerçek mi? Şefkat barındırıyor mu? Birini incitebilir mi? Sessizliği bozacak kadar değerli mi? 

Before you speak, think..

Is it necessary? 

Is it true? 

Is it kind? 

Will it hurt anyone? 

Will it improve on the silence?”

Sri Sathya Sai Baba

Yaşamımız boyunca ne çok konuşuyoruz, ne çok yorum yapıyoruz.. Konularla ilgili, olaylarla ilgili, kişilerle ilgili… Ve aslında ne boş konuşuyoruz hiç düşündünüz mü? Herşeyle ilgili bir fikrimiz var. Sanki sorulmuş gibi fikrimizi söylemezsek bir şeyler eksik kalacak.  Şahsen Sai Baba’nın yukarıdaki sözünü ilk duyduğumda suratıma yumruk yemiş gibi hissetmiştim. O günden sonra bu dörtlük benim mottom oldu 🙂

Bu düstur ile alakalı olduğunu düşündüğüm bir yazı okudum ve paylaşmak istedim. Stephan R. Covey’nin Etkili İnsanların 7 Alışkanlığı adlı kitabından bir alıntı. Covey birini ya da bir olayı değerlendirebilmek için paradigmamızı değiştirmemiz gerektiğini söylüyor. Paradigmayı kabaca algı olarak tanımlayabiliriz; yani önceden gelen birikim, deneyim, şartlanmalar ile bir durumu görme biçimi. Paradigmalarımız bakış açımızı ve davranışlarımızı yönetiyor. Bu bağlamda Covey’in verdiği örnekler umarım hepimiz için bir değişim yaratır.

Önemli bir toplantıda cep telefonuyla bağıra bağıra konuşan bir kişi garibinize gidiyorsa, paradigmanızı değiştirmeden onu değerlendirdiğiniz için, siz yanılıyorsunuzdur.

Örneğin, trende giderken, bir baba, 3 evladıyla oturup, sürekli ağlayan çocuklarına hiç “Susun!” demeden yolculuğa devam ettiğinde; siz ona “Ne gamsız adam!” diyebilirsiniz. Ama sorsanız, belki de onlar hastaneden geliyorlardır ve bir saat önce çocukların anneleri ölmüştür ve eve dönüyorlardır.

Prof. Covey’in konuşmasını dinlemeye gelen annesi, arka sırada oturan 2 kişinin toplantı boyunca sürekli konuştuklarını görerek, çok öfkelenmiş ve “oğlumu küçümsüyorlar” diye düşünerek çok üzülmüş. Yemek molasında oğluna, “Şunların kafasına çantamı indiresim geliyor” demiş. Covey “Anne o adam Finlandiyalı, burada simultane tercüme yok, mecburen tercümanı yanına oturttuk” cevabını vermiş.

Bir başka örnek şöyle: Havaalanında aktarma yapmak isteyen yaşlı bir hanım, uçağının iki saat gecikmeli olduğunu öğrenince, birkaç dergi ve bir kutu kurabiye alarak bekleme salonuna geçmiş. Yanındaki sehpaya dergilerini ve kurabiye kutusunu bırakarak, okumaya dalmış. Bir ara bakmış ki, yanındaki koltuğu oturan bir adam, sehpadaki kurabiye paketini açıyor ve yemeye başlıyor. Kurabiyelerin kendisine ait olduğunu hissettirmek isteyen kadın, adama dik dik bakmış. Hatta canı o an istemediği halde, kutudan bir kurabiyeyi ağzına atmış. Her halde kurabiyelerin sahibinin kim olduğunu artık anlamıştır diye düşünürken, adam bir tane daha ağzına atmaz mı? Hemen kadın da bir tane daha atmış ve bir yarışma başlamış, adam bir tane, kadın bir tane… Sonuçta kutuda tek kurabiye kalmış, adam onu hızlıca kaparak ortadan bölmüş ve gülerek kadına ikram etmiş. O sırada, kadının uçağının alana indiği anonsu duyulmuş ve işlemlerini yapmak için bankoya gitmiş. Pasaportunu çıkartmak için çantasını açtığında, ne görsün; kendi kurabiye paketi, hiç açılmamış olarak çantasında durmuyor mu? Meğer, bunca zamandır adamın kurabiyesini yiyormuş. Tabii çok utanmış ama, artık iş işten çoktan geçmiş.

Başkalarının düşünce ve davranışları hakkında hüküm verirken, elimizdeki veriler çoğu zaman yeterli olmuyor. Davranışların nedenini bilmeden çok yanlış yargılara varabiliyoruz.

Covey bu örnekleri “Aynı enformasyona farklı bakış, bizim davranışlarımızı belirler” diye özetliyor. Buradan yola çıkarak çözemediğimiz sorunlar için, paradigma (algı/ zihin haritası) değiştirmenin gereğini vurguluyor ve Einstein’in bir sözünü anımsatıyor:

“Karşılaştığınız sorunları, o sorunları yarattığınız düşünce düzleminde kalarak çözemezsiniz.”

Çoğumuzun zaman zaman yaptığı gibi, “sorunların içinde kaybolmak” yerine, paradigma değiştirmeyi başarıp, sorunlara farklı biçimde yaklaşabilenler, o sorunu aşma şansını da yakalıyorlar. Zaten sorunlarımızı dostlarımızla paylaşmamızın nedenlerinden biri de, farklı bir bakışın, bize farklı davranabilme kapısı aralama ihtimali değil midir?

Çözümsüz gibi gördüğünüz sorunlar konusunda paradigma değiştirmenin önemi çok büyük. Aslında hayatımızı, başarımızı, mutluluğumuzu belirleyen bizim kendi davranışlarımızdır. Başımıza gelen ve karşılaştığmız her şeyde, onlara verdiğimiz tepki ve yanıt arasında geniş bir hareket alanı vardır…

 

Ece Türkmut