TRAVMA SADECE BİREYSEL BİR TRAJEDİ DEĞİLDİR
Travma sadece bireysel bir trajedi değildir; kökleri yaşamlarımızı şekillendiren daha geniş sosyal sistemlerdedir.
Travmatik bir deneyimin katmanlarını soyduğumuzda, bunların daha geniş sosyal olgularla bağlantılı olduğunu görürüz: Birinin cinsiyeti nedeniyle maruz kaldığı şiddet ya da birinin fakir olduğu için üstlendiği tehlikeli iş olabilir; travma hiç yoktan gerçekleşmez.
Travmatik olaylar, bazılarına ayrıcalık tanırken diğerlerini özellikle hedef alan bir sosyal bağlamda meydana gelir ve bunu bilmek, güvenlik, güven oluşturmaya ve birlikte çalıştığımız insanları desteklememize yardımcı olabilir. —David Treleaven
Travma bilgili bir uygulamayı benimseyen herkes bunu bilmelidir: İster meditasyon veya yoga öğretmeni, ister bakım veren olalım, travma bilgili bir profesyonel olmak geleneksel terapötik becerileri benimsemekten daha fazlasını gerektirir: Travmanın çevremizdeki dünyayla bağlantı kurma yollarını tanımamız gerekir.
Hepimiz gruplara aitiz. Bu gruplardan bazıları, bir arkadaş grubu veya ortak bir ilgi alanına sahip kişiler gibi bizim seçtiğimiz gruplardır. Diğer gruplar, içine doğduğumuz nesil gibi bize atanan gruplardır – örneğin, baby boomer’lar veya milenyum kuşağı. Bu gruplarla kendimizi özdeşleştirelim ya da tanımlamayalım, onlar bizim kimliklerimizi şekillendirirler.
Taşıdığımız birbirine bağlı kimlikler ağı, sosyal bağlamımız olarak düşünülebilir. Herhangi bir durumda yaşamlarımızı etkileyen belirli bir dizi faktör. Sosyal bağlam, kişinin sosyal kimliğini (yaş, cinsiyet, ırk, etnik köken, sınıf geçmişi, cinsel kimlik, engellilik/yetenek veya din), yerel (şehir, kasaba, banliyö), akranlarını, topluluğunu ve ikamet ettiği ülkeyi içerir. Sosyal bağlamımızı anlamak için sosyal grupların nasıl işlediğini, neden önemli olduklarını ve travma ile nasıl ilişkili olduklarını göz önünde bulundurmamız gerekir.
Bazı sosyal grupların diğerlerinden daha fazla gücü, erişimi ve ayrıcalığı vardır. Örneğin Amerika Birleşik Devletleri’nde, aynı işi yapan erkeklerin kazandığının %78’i kadınlara ödeniyor; bu oran on yıldan fazla bir süredir değişmedi. Bu maaş farkı ırka göre de önemli ölçüde farklılık gösteriyor: Afrikalı-Amerikalı kadınlar beyaz erkeklerin maaşlarının %63’ünü, Hispanik ve Latin kadınlar ise %54’ünü alıyor. Bu, siyahi kadınlara ortalama bir beyaz erkeğin bir takvim yılında kazandığı parayı alması için fazladan 7 ila 8 ay gerektiği anlamına geliyor.
Hangi gruba ait olursa olsun, travmanın herkesi etkileyebileceğini söylemeye gerek yok. Ancak araştırmalar, bazı sosyal gruplardaki insanların kendilerini travmatik olaylara karşı daha savunmasız hale getiren koşullarla karşı karşıya kaldıklarını gösteriyor. Yoksulluk içinde yaşayan ailelerin travmaya daha yüksek düzeyde maruz kaldıkları biliyoruz. Ya da kendilerini transseksüel olarak tanımlayan kişilerin fiziksel şiddete maruz kalma olasılıklarının, kendilerini normatif cinsiyet olarak kabul edenlere göre %28 daha fazla olduğu bulundu. Travmatik olaylar herkesin, her yerde, her an başına gelebilirken, sosyal bağlam her zaman onemli bir bileşen.
Sosyal bağlamı anlamak, danışanlarımıza ve öğrencilerimize daha doğru ve ustaca uyumlanmamızı sağlar. Bu, travma bilgili uygulamanın anahtarı olan güvenliği sağlamaya yardımcı olan bir şeydir. İnsanlar belli bir dereceye kadar kendilerini güvende hissetmedikçe, öz düzenleme ve birlikte düzenleme son derece zor hale gelir. Bir danışan veya öğrenci, zamanını ve enerjisini öz-farkındalık yerine kendini korumaya harcıyorsa, dikkatini odaklamak neredeyse imkansız hale gelir.
Güvenliği sağlamak için insanların kendilerine rehberlik edenlere güven hissetmeleri gerekir. Görüleceklerine, duyulacaklarına ve anlaşılacaklarına dair içgüdüsel bir yakınlık hissetmeleri gerekir.
Bu tür bir güven oluşturabilmemizin yolu, başka bir kişinin dünyasına (şekillendiği ve etkilediği sosyal koşullar da dahil olmak üzere) ilişkin temel bir anlayış oluşturmaktır. Bu, sosyal bağlam ve ayrımcılığın, baskının ve gücün nasıl ortaya çıktığına dair daha büyük bir farkındalık kazanmayı içerir.
Birinin taşıdığı sosyal kimliği anladığımızdan emin olarak ve bu kimliklerin bizimkilerle nasıl etkileşime girebileceğini göz önünde bulundurarak birlikte çalıştığımız kişinin ihtiyaçlarını etkili bir şekilde karşılamaya çalışmak için müdahalelerimizi ayarlayabiliriz.
Bu statik bir süreç değil, dinamik bir süreçtir. Başkalarını dinlememizi ve sosyal bağlamın sahip olduğumuz etkileşimleri nasıl şekillendirdiğine uyanık olmamız gerekir. Bunu yapmazsak, sadece öğrencilerimiz veya danışanlarımız için değil, topluluklarımız, şehirlerimiz, ülkelerimiz ve dünyamızda da travmanın çoğalmasına sebep olacak ırkçı, cinsiyetçi ve başka ayrımcı ve baskıcı dinamikleri istemeden pekiştirmiş oluruz.
Uzm. Ece Türkmut Dere
*5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserlerini Koruma Kanunu Konusunda Yasal Uyarı: Site içerisinde yer alan orijinal yazılar, derlemeler ve çeviriler Ece Türkmut Dere’ye aittir. Izin almadan ve kaynak göstermeden kopyalanamaz, alıntı yapılamaz.