TRAVMA TEDAVISINDE YENI YOLLAR: BIRAZ YOGA YAPMAYI DENEYIN

Bir kişi travmatik bir olay deneyimlediğinde, ardından gelen etkiler aşırı derece zorlayıcı olabilir. Travma sadece zihni değil aynı zamanda bedeni de ömür boyu etkiler. Dr. Bessel van der Kolk 40 yıldır TSSB /PTSD (travma sonrası stres bozukluğu) ve diğer travma rahatsızlıklarının tedavisi üzerine çalışıyor. Psychology Today dergisinde yayınlanan röportajının birinci bölümü:

 

Travma nedir? 

Travma “üstesinden gelme” kapasitesini zorlayan bir deneyimdir. İnsanlar çaresiz, aşırı bunalmış, korkmuş ve dehşet içinde hisseder; travmanın özünde dehşet vardır.

 

Yoga’nın Travmayı Nasıl İyileştirdiği üzerine

Çalıştığımız insanların kalp hızı, solunum paternleri gibi çok çeşitli anormalliklerin bedenle ilişkisini gördük. Bedenleri yangın yeriydi, çok derin bir biçimde bedenlerinde güvende hissetmedikleri çok açıktı. Yani bir zamanlar dışarıda yaşayan düşman artık bedenlerinin içinde yaşıyor… Ve bedeni sakinleştirmek için onunla arkadaş olmanın yolunu bulmalısın.

Yoga (interoceptive yoga) herhangi bir ilaçtan daha etkili… ilaç tedavisi bazı belirtileri hafifletmek için gayet iyi olabilir. Ama eninde sonunda kişinin bedenini sahiplenmesi gerekir, kişilerin fiziksel deneyimlerine sahip olmaya ihtiyaçları vardır. Yani travmanın üstesinden gelebilmek için kendinizi deneyimlemek ve “içeri girmeyi”  güvenli hale getirmek gerekiyor.

Bilişsel rasyonel beynimizin, irrasyonel (hayatta kalma güdüsü taşıyan) beyinimizi fethedebileceği üzerine çok fazla vurgu yapılıyor. Ancak sinir bilim çoktan kendinle konuşarak birine aşık olmayacağını, birine öfkelenmekten kendini alıkoyamayacağını anlamamızı sağladı. Çünkü bunlar zaten rasyonel süreçler değil. Sebebi şu “ilkel hayatta kalma” durumlarını geçersiz kılmak için çok sınırlı bir kapasiteye sahibiz. Dolayısıyla aklınıza güvenemezsiniz, bedeninizin efendisine güvenmelisiniz, bedeninizin güvenliğine ve bedeninizde huzur bulmaya güvenmelisiniz.

 

Dr. Bessel van der Kolk’ un akılda kalması gereken mesajı şöyle:

Bu herkese uyan tek bir ölçü değil. Bedenin, tekrar “Kendimi kontrol edebiliyorum” hissine erişmesi için bir yol bulmak zorundasın.

Dr. Bessel van der Kolk’ un Kayıt Tutan Beden kitabından (13. Bölüm):

 

Travmayı İyileştirmek: Kendinize Sahip Olma

“Terapiye ne kadar manyak olduğumu öğrenmeye gitmiyorum, gidiyorum çünkü her hafta bir tane cevap buluyorum. Ve terapi hakkında konuşurken insanların ne düşündüğünü biliyorum; sadece bencilleşmeye ve kendi sıkışmışlığına aşık olmanı sağlar… Ama…  Ahh kendim hakkında bu kadar çok konuşmam gerekirken başkasını nasıl sevebilirim… — Dar Williams, Bu Seslerde Ne Duyuyorsun”

Hiç kimse savaşı “iyileştiremez”, tacizi, tecavüzü ya da herhangi bir korkunç olayı “tedavi edemez”. Olanı geri alamazsın. Ancak ele alınması gereken şey travmanın beden, zihin ve ruh üzerinde bıraktığı izlerdir: Kaygı ya da depresyon olarak niteleyebileceğiniz göğsü ezen his, kontrolü kaybetme korkusu, reddedilme ya da tehlikeye her zaman tetikte olma hali, kendinden nefret etme, kabuslar ya da flashback ler, yaptığın şeye tam olarak mevcut olmanı ya da bir işi bitirmeni engelleyen sis bulutu, kalbini başka insanlara açamama… Travma “kendine liderlik” dediğim, kendinden sorumlu olma hissini çalıyor. Bu noktada tedavinin zorluğu, bedeninizin, zihninizin yani benliğinizin hakimiyetini yeniden kurmak. Bu da şu anlama geliyor; bunalmadan, öfkelenmeden, utanmadan, dağılmadan “hissettiğini hissedebilme”, “bildiğini anlayabilme” özgürlüğünü hissetmek.

Çoğu insan için bunu yapabilmek de şu anlama geliyor: sakinleşme ve odaklanmanın yolunu bulmak, olayı hatırlatan fiziksel duyumlar, sesler, düşünceler ya da imgelere tepki olarak sakinliği korumayı öğrenmek, tam olarak canlı hissedebilme ve çevredeki insanlarla gerçek iletişime geçebilme. Kendinden sır saklamak zorunda hissetmeme; Hayatta kalmayı nasıl başardığına dair yollar da dahil…

Bu hedefler belirli bir sıraya göre ya da tek tek elde edilece adımlar değil. Münferit ve bireysel koşullara bağlı olarak örtüşüyor ve bazıları diğerlerinden daha zor olabiliyor. Kitabın takip eden bölümlerinde bunu gerçekleştirmek için bazı özel yöntemler ve yaklaşımlardan bahsedeceğim. Kitabın bölümlerini hem travma mağdurları hem de terapistler için faydalı olacak biçimde tasarlamaya çalıştım. Tabi geçici stres yaşayan kişiler de faydalanabilir. Bu yöntemler hem kendi üstümde hem de tedavi ettiğim hastalar üzerinde yoğun olarak kullandığım yöntemler.  Bazı insanlar bu yöntemlerden yalnızca birini kullanarak daha iyi olur, ancak çoğu kişiye iyileşmenin farklı aşamalarında farklı yaklaşımlar yardım eder. Burada tanımladığım tedavilerin bilimsel çalışmalarını yaptım ve araştırma bulgularını hakemli bilimsel dergilerde yayınladım. Bu bölümdeki amacım, tedavide “temel ilkelerin” genel bir görünümünü, sonrasında neler geleceğini hakkında bir önizleme ve daha sonra derinlemesine ele alınmayacağım yöntemler hakkında kısa bilgilendirmeler sağlamak.

 

İyileşme İçin Yeni Bir Odak

Travma hakkında konuşurken genellikle bir hikaye ya da soru ile başlayoruz: “Çatışmada (savaşta) ne oldu?, “Tacizde mi bulundu?”, “Sana olayla ilgili (kaza, tecavüz, terör vb) şunu söyleyeyim”, “Ailende alkol problemi olan biri var mı?”

Ancak travma geçmişte olan bir olay ya da hikayeden çok daha fazlasıdır. Travma anında yaşanan duygusal ve fiziksel duyumlar, anı olarak değil, şu anda gerçekleşen yıkıcı bir fiziksel reaksiyonla yaşanır. Kendini kontrol altına almak için travmayı tekrar gözden geçirmek gerekiyor: Er ya da geç yaşananlarla, sana olanlarla yüzleşmelisin ancak bu sadece kendini gerçekten güvende hissettiğin noktadan sonra seni tekrar travmatize etmez. Yapılacak ilk iş  geçmişle ilişkili duygular ve bu duygular tarafından boğulma hissi ile baş etmek için yollar bulmaktır.

Kitabın önceki bölümlerinde görebileceğiniz gibi, travma sonrası reaksiyonları uyaran motorlar duygusal beyinde yer alıyor. Düşüncelerle kendisini ifade eden rasyonel beynin aksine, duygusal beyin fiziksel reaksiyonlarla kendini gösterir: bağırsağın kıvrılması gibi duyumlar, kalp atışı, solunumun hızlanması ve sığlaşması, kalp kırıklığı hissi, gergin ve düz bir ses tonu ile konuşma, öfke, savunma, çöküş ve katılığı işaret edebilecek karakteristik beden hareketleri görürüz. Neden sadece mantıklı olamıyoruz? Neden yardımı anlayamıyoruz? Rasyonal beyin duyguların neden kaynaklandığını anlamamıza ve belirlemeye yardım eder. (Örneğin: “Bir adamla yakınlık kurmaktan korkuyorum çünkü babam beni taciz etmişti” ya da “ Oğluma sevgimi gösterdiğimde suçluluk hissediyorum çünkü Irak’ta bir çocuğun ölümüne sebep oldum”)

Bununla birlikte, rasyonel beyin (akılcı beyin) duyguları, duyumları (hisleri) veya düşünceleri ortadan kaldırmaz. (Örneğin: Tecavüze uğradığınız için suçlanmadığınızı akılcı bir biçimde bilmenize rağmen, tehdit altında ya da korkunç, iğrenç bir insanmışsınız gibi hissetmenizi engellemez.)

Neden belirli bir şekilde hissettiğinizi anlamak, ne hissettiğinizi değiştirmez. Ama tepeden tırnağa yoğun tepkilere boğulmanıza sebep olabilir. (Saldırganı anımsattığı için patronunla kavga etmek, en ufak anlaşmazlıkta sevgilinden ayrılmak, ya da tanımadığın birinin kollarına atılmak vb.) Bu püskürtmelere devam ettiğimiz sürece, rasyonel beynin duygusal beynin tepkilerine desteği artacaktır. Yani sürücü koltuğuna duygusal beyin, arka koltuğa rasyonel beyni oturtuyorsun.

 

Limbik Sistem Terapisi

Travmatik stresin çözümünde temel mesele, rasyonel ve duygusal beyinler arasındaki uygun dengeyi yeniden sağlamaktır; böylece, nasıl tepki vereceğinizi ve hayatınızı nasıl yürüttüğünüzü hissedebilirsiniz.

Aşırı uyarılma (hyper arrousal) ya da az uyarılma (hipo arrousal) durumuna geçmenize sebep olan tetikleyiciler devreye girdiğinde “tolerans penceresi” alanının dışına itiliriz, burası optimumda en fazla fonksiyon gösterebileceğimiz yerdir. Tepkisel ve dağılmış bir hale gireriz: filitrelerimiz devre dışı kalır. Sesler ve ışıklar sizi rahatsız etmeye başlar, geçmişten bazı görüntüler akla gelebilir, panikleyip öfkelenmeye başlarız. Eğer şalteri kapatırsak da beden ve zihin hissizleşir, düşünceler öylesine yavaşlar ki sandalyeden bile kalkamayız. İnsan aşırı uyarıldığında ya da kendini kapattığınıda deneyimlerinden öğrenemez. Kontrol altında hissetsek bile çok gerginleşiriz, inatçı, katı ve depresif oluruz. (Adsız alkolikler bu evreye “Beyaz-Bilek İtaatsizliği” diyor)

Travmadan iyileşme, yürütme işleyişinin, bununla birlikte kendine güvenin, keyif ve yaratıcılığın kapasitesinin restorasyonunu içermeli. Travma sonrası reaksiyonları değiştirmek istiyorsak, duygusal beyne erişmeli ve “limbik sistem terapisi” yapmalıyız: Arızalı alarm sistemlerini onarmak ve duygusal beynin sessiz bir arka plan varlığı olarak olağan işleyişine geri getirmek gerekir.

Böylece sistem kendine bakmanı sağlayabilir; yiyip uyumanızı, partnerinizle samimi bir bağ kurmanızı, çocuğunuzu korumayı ve tehlikeye karşı savunmanızı sağlayabilir. Sinir bilimci Joseph LeDoux ve meslektaşları, bilinçli olarak duygusal beyne erişebilmenin tek yolunun, benlik bilinciyle, yani beynimizin içindeki şeyleri fark eden ve bize neler olduğunu hissetmemize izin veren bölüm olan Medial prefrontal korteksi aktif hale getirerek olabileceğini ortaya koymuştur. (Bunun teknik terimi “interoception” – Latince “içine bakmak”). Bilinçli beynimizin çoğu dış dünyaya odaklanmaya adamıştır: başkalarıyla iletişim içinde olmaya ve geleceğe yönelik planlar yapmaya odaklıdır.

Ancak, böyle bir durumda kendimizi idare etmemize yardımcı olmuyor. Sinir bilim araştırmaları, hissettiklerimizi değiştirebilmemizin tek yolunun içimizde olanlarla  dost olmayı öğrenmek ve iç deneyimlerin farkına varmak olduğunu ortaya koyuyor.

Yazının devamı (yoga ile ilgili bölümü) yarın 🙂 

 

Çeviri: Uzm. Ece Türkmut

Tüm Hakları Saklıdır. Yayınlanan çeviri, makale, yazı, döküman, dosyalar izin alınmadan ve kaynak gösterilmeden kullanılamaz. Copyright © Ece Turkmut 2016

THE BODY KEEPS SCORE by Dr. Bessel van der Kolk. Copyright © 2014